Archive for Şubat, 2009

PATATES PÜRELİ DİLİM BÖREK

Şubat 27, 2009 - 2:40 pm 22 Comments

 

Yine, sanki ışık hızıyla bir haftanın sonuna daha geldik..

 

Bu haftasonu da  çabucak geçecek biliyorum ama yine de mümkün olduğunca tadını çıkarmak, dinlenip eğlenmek lazım. Bazen düşünüyorum da hafta sonlarım hep koşturmacayla geçiyor; yapılacak işler, gidilecek yerler, ev alışverişi…derken bitiveriyor. Sahi en son ne zaman plansız, programsız, acelesiz bir haftasonu geçirmiştim:)?

 

İnsanın en telaşlı, yoğun zamanlarında şöyle bir dakika durup da aklına getirdiği güzel görüntüler vardır ya ben de en çok deniz manzarası ya da rengarenk çiçek resimleri getiririm aklıma. Onlar beni dinlendirir, zihnimi berraklaştırır.

 

Çiçekleri çok seviyorum. Hem bahçemizde, hem de evde ve işyerinde saksıda çiçeklerim var. Onlarla konuşurum sularını verirken. Çiçek açtıklarında da çok mutlu olduklarını hissederim. İşte, evde de böyle mutlu bir menekşem var benim. Onun fotoğraflarını burada paylaşmak istiyorum. Böylece, o bahsettiğim zihin dinlendirme anlarında bu güzel çiçeğin görüntüsünü gözümüzün önüne getirip rahatlayabiliriz:).

 

 

 

Bugün vereceğim tarifteki böreği geçen haftasonu yaptım. Çok pratik ve bir o kadar da lezzetli. Eğer fazla yaparsanız buzluğa kaldırıp, acil misafir durumlarında kurtarıcı olarak da kullanabilirsiniz.

 

İşte tarifi:

 

PATATES PÜRELİ DİLİM BÖREK

 

 

Malzemeleri:

 

3 adet yufka

4-5 adet patates

1 su bardağı kaşar rendesi

1 su bardağı hellim peyniri rendesi

1-2 su bardağı süt (süt miktarı, cıvık bir patates püresi hazırlamak için gerektiği kadar ayarlanacak)

2 yemek kaşığı tereyağı

2 yemek kaşığı zeytinyağı

tuz

karabiber

kırmızı pul biber (isteğe bağlı)

 

Üzerine:

 

1 yumurta

susam

 

Yapılışı:

 

Öncelikle iç malzemesi için patatesleri haşlayıp bir eziciyle iyice eziyoruz. Patatesler sıcakken içine tereyağını ekleyip erimesini sağlıyoruz. Zeytinyağını da ilave ediyoruz. Sütü koyup cıvıkça bir patates püresi elde ediyoruz. Kaşar peyniri ve hellim peynirini de püreye ilave ediyoruz. Hellim peynirinin tuzu yeterli olmazsa püreye tuz ekliyoruz. Karabiber ve kırmızı biberle tatlandırıyoruz.

 

İlk yufkayı tezgaha serip üzerine iç harcın üçte birini sürüyoruz. İkinci yufkayı da ilk yufkanın üzerine serip iç harcı eşit şekilde üzerine sürüyoruz. 3. yufka için de yanı şeyi yaptıktan bu üçlü yufka grubunu bir kenarından başlayıp sıkıca rulo şeklinde sarıyoruz. Üzerini kapatıp birkaç saat (ya da bir gece) buzdolabında dinlendiriyoruz. Buzdolabından çıkarınca böreği 2 cm kalınlığında dilimleyip yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dilimlerin iç kısmı üste bakacak şekilde yerleştiriyoruz. Dilimlerin üzerine çırpılmış bir yumurtayı sürüp, susam serpiyoruz. Önceden 190C°’ye ısıtılmış fırında üzerleri kızarana kadar pişiriyoruz.

 

Not: Eğer bir kısmını buzluğa kaldıracaksanız, dilimleme aşamasından sonra dilimleri üstü kapaklı bir kaba dizip kaldırın.

 

Afiyet olsun:)…

 

Herkese güzel hafta sonları diliyorum….

 

FAVA

Şubat 25, 2009 - 12:47 pm 24 Comments

 

Balık tarifinden sonra, balığın da yanına çok yakışan bir meze tarifi vermek istiyorum; “Fava”.

 

Zeytinyağlı bütün yemekleri olduğu gibi bunu da çok severim ben (sofradaki favanın çoğunu bitirmemden anlaşılır zaten bu:)).

 

Hafif oluşu, mideyi dinlendiren soğukluğu ve baklanın kendine has tadı yanında tatlı-ekşi lezzetiyle misafir sofralarına da çok yakışan Fava’nın tarifi şöyle:

 

FAVA

 

 

 

Malzemeleri:

 

2 su bardağı kuru bakla

1 adet orta boy kuru soğan

1 adet havuç

yarım çay bardağı zeytinyağı

1 limonun suyu

yarım demet dereotu (ince kıyılmış)

2 tatlı kaşığı toz şeker

1,5 çay kaşığı tuz

 

 

 

Yapılışı:

 

İlk olarak bir gece önceden kuru baklaları ılık su dolu bir kaba koyuyoruz. Ara ara suyunu değiştirerek ertesi güne kadar suda bekletiyoruz. Ertesi gün, suda bekleyip yumuşayan baklaları bir tencereye alıyoruz. Baklaların üzerine irice doğradığımız soğanı ve havucu koyuyoruz. Tuzu ve şekeri de ekleyip üzerlerine gelecek kadar su koyup sebzeleri yumuşayana kadar kaynatıyoruz. Baklalar ve sebzeler iyice yumuşadığında el blendırı ile iyice eziyoruz. Zeytinyağı ve limon suyunu ekliyoruz. Bu aşamada eğer favanın kıvamı biraz cıvıksa tencereyi ocağın üzerine alıp kısık ateşte suyunu iyice çekinceye kadar karıştırıyoruz. İnce kıyılmış dereotunu da favaya ekledikten sonra istediğimiz şekildeki bir kabı çok hafif zeytinyağıyla yağlayıp favayı kaba boşaltıyoruz, üzerini düzeltiyoruz.

Favayı buzdolabında iyice soğutup, katılaşmasını sağladıktan sonra ters çevirip kalıbından çıkarıyoruz, dilimleyerek servis ediyoruz.

 

Afiyet olsun:)))…

FIRINDA DEREOTLU LEVREK BALIĞI

Şubat 23, 2009 - 1:00 pm 22 Comments

 

Beslenmenin, çocukların bedensel ve zihinsel gelişimine etkisinin her zaman bilincinde olan bir annenin çocuğu olmak değişik ve güzel bir şeydi…

 

Mesela küçüklüğümden hatırladığım, en severek yediğim, elimden hiç düşürmediğim atıştırmalıklarım havuç ve salatalıktı benim. O kadar çok havuç yerdim ki..Belki de ailede göz bozukluğu olmasına karşın sağlıklı gözlere sahip olmamı sırf bu alışkanlığıma borçluyumdur kim bilir…

 

Annem, hiç üşenmez, biz televizyon seyrederken yiyelim diye bize meyve salataları hazırlar, tabaklarımıza bazen şeftali, bazen domates rendelerdi. Rendelenmiş, yumuşak şeftaliyi kaşık kaşık yemek ne büyük zevkti öyle:). O zamanın domateslerinin lezzetinden miydi bilmem ne tatlı tatlı yerdik domates rendesini. Belki de hepsi sevgiyle yapıldığı için eşsiz lezzetteydi. Bunlar sadece birkaç örnek ama çocuklarının sağlıklı beslenmesi annemle babamın önem listesinin başlarında yer alırdı hep…

 

Bir de balık konusu vardı elbette… Fosfor içeren bu sağlık deposundan haftada en az bir iki defa pişerdi bizim evde. Okulların yoğunluğu, sınav dönemleri, balıkla daha sık buluşmamıza sebep olurdu tabi:).

 

Şimdi yemek tercihleri konusunda daha çok sebze, meyveye yönelmiş olsam da dengeli beslenme açısından ve balığın sağlık için ne kadar önemli bir besin olduğunu bildiğimden mümkün olduğunca sık yemeğe çalışıyorum.

 

Oysa annemle babamın anlattıklarına göre ben, eskiden tam bir balık canavarıymışım:). Daha küçücükken “lüfer”in doğru düzgün adını söyleyemezken “baba, bana nilüfer alll..” deyip, bizimkilere lüfer yaptırır, sonra da koca lüferi yermişim… Bu olayı hala balık sofralarımızda anlatır güleriz:). (Bu arada, umarım ileride benim çocuklarım da bu balık sevgisi konusunda bana çekerler:))..

 

Dün, annem fırında levrek yapmıştı, tüm aileyi yine güzel bir balık sofrasında bir araya getirdi. Bu seferki tarif babamın balıkçısı Yaşar’a ait. Kendisi ailemizin balıkçısıdır:), babam balığı hep ondan alır, bize en iyi, en taze balığı önerir. Dün de babam balıkları alırken bu tarifi vermiş. Eh annecim bu tarife sevgisini de katınca muhteşem lezzetli bir balık yemeği pişirmişti bize. Balıkla beraber parmaklarınızı da yedirtecek lezzetteki bu tarif şöyle;

 

FIRINDA  DEREOTLU LEVREK BALIĞI

 

 

 

 

 

 

 

Malzemeleri:

 

Kişi sayısı kadar levrek balığı (biz 7 tane yaptık)

 

Sos için:

 

Levrek sayısı kadar diş sarımsak (7 diş kullandık)

Yarım demet ince kıyılmış dereotu

Bir çay bardağı zeytinyağı

1 limonun suyu

Tuz (bizim balık sayısına göre 4-5 çay kaşığı)

 

Yapılışı:

 

Öncelikle sosumuzu hazırlamak için bir kapta dövülmüş sarımsakları, dereotunu, yağı, limon suyunu ve yeterince tuzu karıştırıyoruz. Temizlenip yıkanmış levreklerin içine, dışına, her yerine bu sostan sürüyoruz. Yağlı kağıt serilmiş bir fırın tepsisine soslanmış balıkları dizip, tepsinin üzerini alüminyum folyo ile kapatıyoruz. Bu şekilde yarım saat pişirdikten sonra folyoyu kaldırıp üzerleri açık şekilde balıklar kızarana kadar pişiriyoruz. Yanında rokayla servis ediyoruz.

 

Afiyet olsun:)….  

ETLİ NOHUT YEMEĞİ

Şubat 20, 2009 - 12:12 pm 22 Comments

Geçen zamanla, hayatın farklı dönemlerinde, insanın aynı durumlara, olgulara verdiği tepkiler nasıl da değişiyor.

 

Bu sabah uyandığımda dışarıda her yer bembeyazdı… Ben küçükken, okul yıllarımda böylesi bir sahneye uyandığımda aklıma ilk gelen cümle “yaşasııııın okullar tatil olacak!” olurdu, şimdi ise işlerin tatil olması gibi bir durum olmayacağından:), kaymadan, düşmeden, kazasız işe gidebilmenin derdine düşüyorum…

 

Ama hayatın hangi döneminde olursam olayım; bembeyaz gökyüzüne, karlarla kaplı ağaçlara, doğanın bir ressam edasıyla beyaza boyadığı sokaklara baktığımda içimi kaplayan huzur ve hafifleme duygusu hiç değişmedi..

 

İşte Gerede’den birkaç kar manzarası:

 

 

 

 

 

 

 

 

Kışa oldukça yakışan, benim de çok sevdiğim bir tarif paylaşmak istiyorum; “Etli Nohut Yemeği”. Nohut bol lifli bir baklagil olduğu için oldukça faydalı bir besin. Bizim evde de sevilerek yendiği için sık sık soframızda yerini alıyor. Hele yanında da şehriyeli pirinç pilavı varsa benim gözüm başka yemek görmez hiç:)..

 

 

 

İşte Tarifi:

 

ETLİ NOHUT YEMEĞİ

 

 

Malzemeleri:

 

2 su bardağı nohut

300 gr yağsız kuşbaşı dana eti

3-4 yemek kaşığı sıvıyağ

1 adet kuru soğan

1 yemek kaşığı domates salçası

istenirse biraz da acı biber salçası (ben mutlaka kullanıyorum)

tuz

karabiber

 

 

 

Yapılışı:

 

İlk olarak nohutları bir gece önceden ılık su dolu bir kaba alıyoruz, ara ara suyunu değiştirerek suda bekletiyoruz.

Ertesi gün bir düdüklü tencereye öncelikle eti ve yağı alıp etleri suyunu salıp çekinceye kadar kavuruyoruz. Kavrulan etlere yemeklik doğradığımız kuru soğanı da ekleyip biraz karıştırıyoruz. Salçaları da ekleyip hepsini iyice kavuruyoruz. Suda bekleyip iyice yumuşayan nohutları da tencereye alıp diğer malzemelerle karışmasını sağlıyoruz, birkaç dakika nohudu da bu şekilde kavurduktan sonra üzerlerine çıkacak kadar kaynar su ekliyoruz. Tuzunu ve karabiberini ekledikten sonra düdüklü tencerede pişiriyoruz.

 

Nohut yemeğimizi arpa şehriyeli pirinç pilavıyla servis ediyoruz.

 

Afiyet olsuuun:).

 

İşte yine bir haftayı daha geride bıraktık…Herkese eğlenceli, dinlendirici, güzel bir haftasonu diliyorum:))))…

CEVİZLİ İRMİK TATLISI, BİR ÖDÜL VE BİR MİM

Şubat 17, 2009 - 1:26 pm 34 Comments

 

Baktım, tarifi Tatlı Tariflerimin arasında yok, “nasıl olur?” dedim, halbuki uzun yıllardır bizim evin en sevilen, en pratik tatlılarındandır kendisi:). Cevizli İrmik Tatlısından bahsediyorum…

Küçükken anneme sık sık yaptırırdık bu tatlıyı..Şimdi canım tatlı çektiğinde aklıma ilk gelen tariflerden biri..

Zaten, çok pratik ve bir o kadar da lezzetli bu tatlının değişik malzemelerle çeşitlemelerini çoğumuz yapıyoruz. Ama benim favorim cevizlisi. Cevizin tatlının içinde aldığı kıvam ve tatlıya kattığı lezzet çok güzel; sağlıklı oluşu da cabası:).

 

İşte tarifi:

 

 

CEVİZLİ İRMİK TATLISI

Malzemeleri:

1 lt. süt

1 su bardağından 1 parmak eksik toz şeker

1 su bardağından 1 parmak eksik irmik

1 su bardağı iri dövülmüş ceviz

hindistan cevizi rendesi (üzerine serpmek için)

 

Yapılışı:

Sütü, şekeri ve irmiği bir tencereye alıyoruz ve kaynayıp muhallebi kıvamını alıncaya kadar pişiriyoruz. Diğer yanda yuvarlak bir kabı (ben borcam kullanıyorum) suyla ıslatıyoruz (bu, tatlının ters çevrildiğinde kolayca kaptan çıkmasını sağlıyor). Pişen tatlının yarısını ıslattığımız kaba döküyoruz ve üzerine cevizleri serpiyoruz. Daha sonra tatlının kalanını da cevizlerin üzerine döküp üzerini düzeltiyoruz. Tatlı oda sıcaklığına geldikten sonra birkaç saat buzdolabında soğutup dinlendiriyoruz. Soğuyan tatlıyı ters çevirip kaptan çıkarıyoruz. Üzerine bolca hindistan cevizi rendesi serpiyoruz. Dilimleyerek servis yapıyoruz.

Afiyet olsun:)..

 Bu yazıda bir de teşekkür etmek istiyorum. Arkadaşım Müjde beni sevdiği bloglar ödülüne layık görmüş:). Bu ödül beni çok mutlu etti. Kendisine bu güzel ödül için gönülden teşekkür ediyorum:)).

 

 

 

Ben de bu ödülü bütün blog arkadaşlarıma vermek istiyorum (hiçbirini ayıramam:))..

 

Bloglar arası mimler, sobelemeceler oluyor, biliyorsunuz..Ben çoğu zaman keyifle okusam da bu mimlere pek düzenli katılamıyorum. Geçenlerde (aslında baya zaman oldu) sevgili Derya’nın oğlu Çağkan kendi blogunda beni sobelemişti ama mimlere zaman ayıramadığımdan ancak cevap verebiliyorum.

 

Sevgili Çağkan, işte sorunun cevabı:

 

Çağkan, en yakınımdaki kitabın 161. sayfasındaki 5. cümleyi sormuş. Şu anda en yakınımda sadece meslek kitaplarım var. Hemen hemen hepsi İngilizce Makina Mühendisliği kitapları. Aralarında Türkçe olan, “Mühendislik Yaklaşımıyla Termodinamik” (Yunus A. Çengel, Michael A. Boles) kitabımın o cümlesi şöyle:

 

“Bu da 1.76 x 10-10 kg kütlenin karşılığıdır.”

 

Bu tek cümle çok anlamsız oldu gibi ama yapacak bir şey yok, oyunun kuralı aynen böyleymiş..

ZEYTİNYAĞLI BAKLA

Şubat 12, 2009 - 10:29 am 37 Comments

 

 

Zeytinyağlı yemekler bizim evde her zaman sevilir. Annem, babam, abim ve özellikle ben bayılırız zeytinyağlı yemeklerin her türüne. Ben Ege’li değilim ama Ege mutfağı diğer yörelerinkilere göre benim lezzet anlayışıma hep daha çok uymuştur.

 

Mevsimindeyken Zeytinyağlı Bakla tarifimi paylaşmak istiyorum..Çoğu tarifim gibi bunu da mutfak öğretmenim, anneciğimden öğrendim, o da anneannemden öğrendiği şekilde yaptığını söyledi.

 

İşte Tarifi:

 

ZEYTİNYAĞLI BAKLA

 

 

 

 

Malzemeleri:

 

1 kg taze bakla

1 adet orta boy kuru soğan

3-4 yemek kaşığı zeytinyağı

1 yemek kaşığı un

1 çay kaşığı tatlı toz kırmızı biber

2 adet kesme şeker

tuz

yarım demet dereotu

az sarımsak katılmış yoğurt (arzuya göre, servis için)

 

Yapılışı:

 

Baklaların uçlarını kesip, ikiye ya da üçe bölüyoruz. Kestiğimiz baklaları yıkayıp bir kap limonlu suyun içine atıyoruz ki pişene kadar kararmasınlar. Diğer yanda zeytinyağında yemeklik doğradığımız soğanları sararıncaya kadar kavuruyoruz. Baklaları bir süzgece alıp süzdürüyoruz. Süzülen baklaların üzerine unu ve toz kırmızı biberi serpip her tarafına bulanacak şekilde karıştırıyoruz.  Unladığımız baklaları kavrulan soğanların üzerine ekleyip baklaları da bir süre kavuruyoruz. Tuzu ve şekeri ilave edip, üzerini gelecek (üzerini geçmeyecek) kadar sıcak su  koyup kısık ateşte pişiriyoruz. Baklalar pişince soğutuyoruz. Servis yaparken üzerine kıyılmış dereotu ve istersek (bizim için vazgeçilmez) az sarımsaklı yoğurt döküyoruz.

 

Afiyet olsun:).

BULGURLU ERKEN BAHAR SALATASI

Şubat 6, 2009 - 4:20 pm 17 Comments

 

 

Bu gün çok daha iyiyim, en sonunda grip peşimi bıraktı sanırım (umarım:))..

Daha iyi hissediyorken, hafta sonunun gelişiyle neşelenmişken (ki bu hafta çok tempolu ve yorucu bir haftaydı benim için); bahar gibi rengarenk bir salata tarifi paylaşmak istedim.

Aslında şu birkaç gündür Ankara’da havalar mevsim baharmış gibi gidiyor, güneş sıklıkla gri bulutların arkasından çıkıp yüzümü ısıtıyor (bu duyguya bayılırım:)). O yüzden hem bu güzel havalara hitaben, hem de renklerinden esinlenerek salatamın adını “Bulgurlu Erken Bahar Salatası” koydum:).

 

Bu salata aslında kısıra da çok benziyor ama malzemelerini kendi zevkime göre çeşitlendirdiğimden kısır tanımının biraz dışına çıktı. Malzemelerin çoğunun belli bir ölçüsü yok aslında; ölçüler, tamamen sizin salatada hangi malzemeyi ve tadı daha çok sevdiğinize bağlı. Ben kendi yaptığım şekliyle yaklaşık ölçüleri vereceğim.

 

Aslında bu salata benim gibi sebze severler için tek başına bir yemek, içindeki bulgur sayesinde oldukça da doyurucu ama et yemeklerinin yanında da iyi bir eşlikçi olduğunu düşünüyorum..

 

Herkese bu salata kadar renkli ve güzel bir haftasonu diliyorum:)).

 

İşte tarifi:

 

BULGURLU ERKEN BAHAR SALATASI

 

 

 

Malzemeler:

 

1 su bardağı köftelik bulgur
3 adet limon (limonlar büyükse 2 adet) (suyu kullanılacak)

5-6 yaprak marul
2 adet havuç (biri süslemede kullanılacak)
2 adet salatalık (biri süslemede kullanılacak)

4-5 dal taze soğan
yarım su bardağı haşlanmış tane mısır (ben konserve mısır kullanıyorum)

2 adet domates

küçük turp (süslemeye yetecek kadar)

yarım demet maydanoz

5-6 dal dereotu

tuz

pul biber (isteğe bağlı)

 

Sosu için: Nar ekşisi, elma sirkesi, zeytinyağı (miktarları damak tadına göre ayarlanacak)

 

Yapılışı:

 

Öncelikle bir kaba bulguru alıp üzerine limon suyunu döküyoruz, bu sayede bulgurun şişmesini sağlıyoruz (bulguru şişirmek için ayrıca su kullanmıyoruz).

Diğer yandan havucun birini rendeliyoruz, domatesleri ve salatalığın birini soyup küçük küpler halinde doğruyoruz. Taze soğanı ve marulları dilimliyoruz. Maydanoz ve dereotundan biraz süsleme için ayırıp kalanları ince ince doğruyoruz. Daha sonra doğradığımız bütün bu malzemeleri ve mısırı şişen bulgura ilave edip iyice karıştırıyoruz. İstediğimiz kadar tuz ve pul biber ekliyoruz. Salatamızı ince kesilmiş turp, maydanoz, dereotu ve havuçlu salatalık dilimleri ile süslüyoruz. Bir kapta istediğimiz miktarlarda elma sirkesi (ben 1 yemek kaşığı kadar koydum), nar ekşisi (bol miktarda kullandım) ve zeytinyağını karıştırıp salatamızın üzerine döküyoruz.

 

Not: Süslemede kullandığım havuçlu salatalık dilimlerini hazırlamak için öncelikle salatalığın içini kabak oyacağıyla oyup çıkartıyoruz. Havucumuzu da kazıyarak salatalıktaki bu deliğe girecek kalınlığa getiriyoruz ve salatalıkta açtığımız deliğe yerleştiriyoruz. Daha sonra bu iç içe geçmiş salatalık ve havucu ince ince dilimliyoruz, ortaya iki renkli dilimler çıkmış oluyor:).

 

Afiyet şeker olsun:)))…

MAHLEPLİ KURABİYELER

Şubat 3, 2009 - 12:42 pm 15 Comments

 

“Soğuklara karşı dikkatliyim, iyi besleniyorum, vitamin alıyorum, bana bir şey olmaz” derken yakalandım yine gribe..Bir haftayı aşkın süredir de devam ediyor.

Önceki haftasonu Uludağ’daydık. Bu, benim Uludağ’a ilk gidişimdi. Sanırım karlı dağ havasına fazla alışık olmadığımdan, bembeyaz güzelliklerin büyüsüne kapılıp karın tadını fazlaca çıkardığımdan oralarda kaptım hastalığı..Hastalanmak kötü de, yine gitsem oralara, sanırım yine kendimi kaybedip akşama kadar karlar içinde olmak isterdim:).

Aslında böyle hastalanmanın en iyi ilacı dinlenmek (ben bu sefer pek fırsat bulamadım buna)..Eh dinlenirken bir bardak sıcacık çayın yanında Mahlepli Kurabiyelerden de olsa hiç fena olmaz değil mi:)?

Bu kurabiyeler bol mahlep aroması, tatlı-tuzlu tadıyla pastane tuzlularını andırıyor. Bizim evde de çok seviliyor:).

 

İşte Tarifi:

 

MAHLEPLİ KURABİYELER

 

 

 

Malzemeleri:


1 çay bardağı sıvıyağ

2 tepeleme yemek kaşığı tereyağı (oda sıcaklığında)
2 yumurta (sarıları hamurun içinde, beyazları üzerinde kullanılacak)
yarım çay bardağı sirke
1 paket kabartma tozu

1,5 tatlı kaşığı mahlep

1 çay bardağından 1 parmak eksik toz şeker

2 çay kaşığı tuz
alabildiği kadar un

 

Not: Ölçülerde geçen “çay bardağı” en küçük boy olanlardan.

 

Üzeri için: Susam

 

Yapılışı:

 

Tereyağı, sıvıyağı, şekeri ve yumurta sarılarını bir yoğurma kabında elimizle iyice karıştırıyoruz. Bu karışımın üzerine kabartma tozunu döküp üzerine sirkeyi ilave ederek köpürmesini sağlıyoruz. Daha sonra hamuru kulak memesi kıvamına getirecek kadar unu, mahlebi ve tuzu ekleyip yoğuruyoruz. Sonra hamuru merdaneyle yarım santimetre kalınlığında açıp şekilli kalıplarla kesiyoruz. Kestiğimiz kurabiyeleri ilk olarak daha önceden ayırdığımız yumurtaların akına, sonra da susama batırıp, 180 dereceye ısıtılmış fırında üzerleri kızarana dek pişiriyoruz.

 

Afiyet olsun:)..