Archive for Eylül, 2009

AYRINTILAR VE KARNIYARIK BÖREK

Eylül 30, 2009 - 1:32 pm 17 Comments

 

Ayrıntılar…

 

Oldum olası detaycı bir insanım ben.

Bu, pozitife çevirmeyi başardığınızda hayatı daha da güzel kılan bir özellik. Ben bu sayede günlük hayatın içinde saklı kalmış pek çok güzelliğin farkına varırım.

 

Mesela yağmur bardaktan boşanırcasına yağarken bir saçak altına yuva yapmış serçe ailesinin tatlı telaşına takılıverir gözüm..

 

Bir çocuğun annesinin adımlarına yetişebilmek için hızlandırdığı minik adımlarının ritmi ısıtır içimi. Sonra bu beni kendi küçüklüğüme götürür; “bu büyükler ne kadar hızlı yürüyor böyle” deyip de babamın parmağını tutup yanında yürürken koşturmamı anımsarım, gülümserim.

 

Ya da resmini çizdiğim gökyüzünün bir yerine hiç olmayacak bir renk konduruveririm, ufacık, hoşuma gider bu…

Kocaman bir bahçenin içinde fotoğraf çekerken bir kaktüs çeker ilgimi, gider en dibinden bir fotoğraf çekerim; dikenli, yeşil, komik bir canavar gibi olur kaktüs.

 

 

Yürürken yere bakasım tutar; telaşsız sümüklü böceği görürüm, evini sırtında taşırken.

 

 

Böyle işte; ayrıntıları görürüm ben, bazen takılırım onlara, bazen onlardan mutluluk türetirim, bazen de yersiz yere canımı sıkarlar. Ama işte, hep derinlemesine bakarım hayata.

Aslında görmek istediği gibi görüyor insan hayatı. O yüzden mümkün olduğunca mutluluk görmeye çalışırım etrafımda. Kendime mutluluklar türetmeye çalışırım.

 

Bugün böyle..Yazmak geldi içimden….

 

Ayrıntılar demişken; sigara böreğini şık ve leziz bir böreğe çevirecek minik ayrıntılar aşağıda:)..

 

 

KARNIYARIK BÖREK

 

Malzemeleri:

 

6 adet yufka

1 kase su-zeytinyağı karışımı (yarı yarıya)

 

içi için:

beyaz peynir

 

üzerine:

domates

sivri biber

1 adet yumurta

susam

 

Yapılışı:

 

Öncelikle bir yufkayı serip üzerine fırça ile su-yağ karışımından bolca sürüyoruz. Bu yufkanın üzerine bir yufka daha serip onun üzerine de aynı karışımdan sürüyoruz. Bu ikili yufka grubunu sigara böreğindeki şekilde 8 parçaya kesiyoruz. Her parçanın geniş kenarına biraz beyaz peynir koyup, gevşek sigara böreği gibi sarıyoruz. Bu şekilde diğer yufkalarla da böreklerimizi hazırlıyoruz.

Yağlı kağıt serili tepsiye dizdiğimiz böreklerin üzerine çırpılmış bir yumurta sürüp susam serpiyoruz. Daha sonra böreklerin ortasını boylamasına bir bıçakla yarıyoruz. Her böreğin yarılmış kısmına birer dilim domates ve çekirdekleri çıkarılıp ince uzun dilimlenmiş biber koyuyoruz.

Önceden 175 C°’ye ısıtılmış fırında üzerleri kızarana kadar pişiriyoruz.

 

Afiyet olsun:))…

KRİSTAL GİBİ VİŞNE REÇELİ

Eylül 28, 2009 - 1:24 pm 33 Comments

Kaç zamandır bu fotoğraflarla karşılıklı bakışıyorduk, araya başka tarifler girdi, bu reçelin tarifini vermek ancak şimdiye nasip oldu…

Çoğu reçel gibi vişne reçelini de şimdiye kadar, vişneleri şekerle bekletip sulandırıp sonra kaynatarak yapıyorduk annem de ben de..

Annem bu yaz farklı bir metot denedi ve önce şerbet kaynatıp vişneleri bu şerbete atarak yaptı. Fazla ezilmeyen vişneler kristal gibi oldu reçelde ve ortaya böyle ışıl ışıl bir görüntü çıktı.

Kahvaltıda reçel yemeyi çok seviyorum ben..Bu yaz meyve bakımından bereketli geçtiğinden bahsetmiştim daha önce. Annemin bir dolabı ağzına kadar reçel ve marmelatla dolu…

Herkese iyi bir hafta diliyorum……

İşte reçelimizin tarifi:

KRİSTAL GİBİ VİŞNE REÇELİ

Malzemeleri:

1 kg vişne (çekirdekleri çıkarılmış)

1 kg toz şeker

2 su bardağı su

½ limonun suyu

Yapılışı:

Öncelikle bir tencereye su ve şekeri alıp, kaynatıyoruz. Bu şerbet iyice koyulaşıp kıvam alınca içine vişneleri ilave ediyoruz. Bu şekilde vişneler reçele rengini verinceye kadar (yaklaşık yarım saat) kaynatıyoruz. Reçel renk ve kıvam aldıktan sonra içine limon suyunu ilave edip karıştırıp ocağı söndürüyoruz. Reçel sıcakken cam kavanozlara doldurup ağzı açık şekilde soğumaya bırakıyoruz. Soğuduktan sonra reçelimiz kahvaltılarımıza eşlik etmeye hazır hale geliyor.

Afiyet olsun:).

FOTO-SORUMUN CEVABI..

Eylül 25, 2009 - 3:14 pm 8 Comments

 

Bir önceki yazımda bir fotoğraf verip sormuştum “bu nedir?” diye..Cevaplar, tahminler geldi. Hatta doğru cevaplar da geldi:).

İşte ben de doğru cevabı veriyorum “YER KİRAZI (Physalis)”.

Aslında daha önce bir marketin tropik meyveler bölümünde görüp incelemiş, astronomik fiyatını görünce paketi elime aldığım gibi rafa geri bırakmıştım:). O zamanlar tanışma fırsatını edinemediğim bu meyveyle bu sene annem ve babam sayesinde tanıştım.

 

Bayram tatilinde Mersin’de olduğumdan, oraya ilk olarak Haziran ayında annem ve babamın gittiklerinden bahsetmiştim. İşte, Hazirandaki tatilleri dönüşünde bizimkiler bu ilginç meyveden getirmişlerdi. Orada tadına bakmışlar ve tabi yine bizsiz boğazlarından geçmeyeceği için bize de getirmişlerdi:).

 

Bu meyvenin benim markette gördüğüm hali ithal edilmiş hali olmalıydı ki çok pahalıydı. Şimdi ise Silifke bölgesinde bu meyvenin deneme üretimine başlanmış, ülkemizde üretilince fiyatının da makul değerlere düşürülmesi hedefleniyormuş. Physalis’in ülkemizde üretimine başlanmasıyla ilgili bir haber buldum. Okumak için tıklayın.

 

“Physalis’i sevdin mi?” derseniz “sevdim ama tadını arayacağım bir meyve değil benim için” derim. Yine de kendine has bambaşka aroması ilgi çekici.

 

Physalis’i araştırdıkça pek çok farklı şekillerde kullanıldığını gördüm. Meyvesi taze tüketildiği gibi kurusu, reçeli, marmelatı da yapılmaktaymış. Ayrıca tatlı ve pastalarda, dondurma ve kremalarda da kullanılıyormuş.

 

Pek çok vitamin ve karoten açısından zengin bu meyvenin faydaları da oldukça fazla. Mesela içerdiği protein ve fosfor ile vejetaryenler için alternatif bir besin kaynağıymış. İçerdiği karoten ve sahip olduğu antioksidan özelliği ile yaşlanmayı geciktirici etki gösteriyormuş. Bağışıklık sitemini güçlendirip, kan dolaşımının düzenlenmesini sağlıyormuş. Bunlar gibi daha pek çok faydası olan bu meyve hakkında daha detaylı bilgi edinmek isterseniz wikipedia’nın bu sayfasını tıklayın.

 

Kaynaklar:

http://tr.wikipedia.org/wiki/Physalis

http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/11206511.asp

http://akib.org.tr/fotohaber.php?id=6

 

Herkese güzel bir haftasonu diliyorum:)..

BU NEDİR?

Eylül 25, 2009 - 12:29 pm 11 Comments

Eveet, bir fotoğraf sorusu bu:). Fotoğrafta gördünüz şeyi biliyor musunuz? Tahminlerinizi bekliyorum..

Ben yeni tanıdım…Cevabı bir diğer yazıda olacak;).

Sevgiler…

ANTEP FISTIKLI-MUZLU KUBBE PASTA

Eylül 24, 2009 - 12:43 pm 27 Comments

 

Bu sene oldukça yakın bir mesafeden, leyleği uçarken görmüştüm..O kadar çok gezdim ki bu yaz, “leyleği havada gören çok gezer” deyişini de böylece doğrulamış oldum:)..

 

Bayram tatilinin bir hafta öncesinde Mersin-Silifke taraflarına gittik. Annemle babam bu sene Haziran’da arkadaşlarıyla birlikte orada bir kampa gitmişlerdi. Döndüklerinde bizlere anlata anlata bitiremediler oranın güzelliğini. Sonra bizlerin de oraları görmemiz için yer ayarladılar. Gerçekten iyi ki gitmişiz, fotoğraflarda gördüğümüzden de güzel bir yerdi.

Hatta mevsimin son güneşli sıcak havalarını da değerlendirip denize bile girdik. Bol bol dinlendik, eğlendik… Oranın doğası, bitki örtüsü, sakinliği çok hoşumuza gitti. Birbirinden tatlı insanlarla da tanıştım orada. Kocaman sofralarda hoş muhabbetlerle yemekler yendi. Yemekler ayrı bir güzeldi zaten:))..

 

Aşağıda da, kaldığımız yerin plajının resimleri var:

 

 

 

Orada olduğumuz süre içinde internete uzun süreli giremedim, sitemi de hiç güncelleyemedim. O yüzden gecikmeli de olsa bütün dostlarımın Ramazan Bayramını kutluyorum…Umarım herkes güzel bir bayram geçirmiştir.

 

Tatilde bol bol yüzdük, enerji harcadık dedim ya, öyleyse şimdi biraz enerji toplamak hiç de fena olmaz değil mi:)..Tarifini vereceğim pasta, yiyen herkesten tam not aldı. Pratikliğiyle de benden tam not aldı:). Gerçekten yapılışı çok kolay bir o kadar da lezzetli. Daha fazla söze gerek yok, tadınca zaten siz de bana hak vereceksiniz..

 

İşte tarifi:

 

 

ANTEP FISTIKLI-MUZLU KUBBE PASTA

 

 

Malzemeleri:

 

1 kutu krem şanti (1 kutunun içinden çıkan iki paket de kullanılacak)

krem şantiyi hazırlamaya yetecek kadar süt

1,5 paket bebe bisküvisi

2 adet muz

1 su bardağı tuzsuz, kabuksuz antep fıstığı (fındık ya da ceviz de olabilir)

 

üzerine:

2 paket Danone Danette Çikolatalı (bunun yerine, hazır çikolata sosu ya da kendi hazırlayacağınız herhangi bir çikolatalı sos da olabilir)

hindistan cevizi

 

Yapılışı:

 

Öncelikle üzerindeki tarife göre krem şantiyi hazırlıyoruz. Hazırladığımız krem şantiye bebe bisküvilerini irice kırarak, muzları da küp küp doğrayarak ilave ediyoruz. Bu karışıma son olarak antep fıstıklarını da ekleyip bir kaşıkla iyice karıştırıyoruz. Büyük ve çukur bir kabı streç film ile kaplayıp pasta karışımımızı bu kaba boşaltıyoruz. Karışımın üzerini düzeltip, üstünü de streç film ile kaplıyoruz.

Bu şekilde buzdolabının derin donrucu kısmında pastayı bir gece bekletiyoruz. Ertesi gün buzdolabının normal soğutucu kısmına alıp kabından çıkacak kıvama gelmesini bekliyoruz. Hafif yumuşayınca kabı ters çevirip düz bir tabağa aktarıyoruz, streç filmleri çıkarıyoruz. Böylece kubbe şeklinde bir pastamız oluyor.

 

Pastanın üzerini Danette ya da çikolatalı bir sosla kaplayıp, hindistan cevizi ile süslüyoruz. Bıçakla rahat kesilecek kıvama gelinceye kadar buzdolabında dinlendiriyoruz. Daha sonra dilimleyip servis yapıyoruz.

Bakmayın benim böyle uzun uzun yazdığıma çok pratik bir pasta bu:). Hem tadına hem kolaylığına bayılacaksınız..

 

 

Afiyet olsun..

BADEMLİ KAYISI MARMELATI

Eylül 10, 2009 - 11:49 am 17 Comments

 

İşyerimiz oldukça büyük bir alanda kurulduğundan büyükçe de bir bahçemiz var; içinde sebze fideleri ve türlü meyve ağaçları olan… Bu yıl, üzerlerindeki meyvelerden dalları kırılmasın diye meyve ağaçlarımıza tahta destekler yapmak zorunda kaldık. Öyle bereketli bir yaz oldu bu sene:).

 

Evimize sepetler dolusu kayısılar, çilekler, erikler, vişneler geldi… Taze meyve yemek güzel de hasat böyle bereketli olunca meyveler bozulmadan değerlendirmek gerekiyor elbet.

 

Canım annecim bu yaz çeşit çeşit reçeller, marmelatlar, kompostolar, meyve suları yaptı… Ona uğradığım her gün başka bir meyvenin şekerle kaynayan aroması kapıdan girer girmez karşıladı beni..

 

Eh bunca emeğin ürününü blogumda paylaşmamak olmazdı elbet. Annemin yaptığı her bir reçelin tadı bambaşka olsa da onun küçük ilaveleriyle ortaya çıkardığı Bademli Kayısı Marmelatı bana çok değişik ve leziz geldi.

 

İşte, kayısının ve bademin lezzetlerinin buluştuğu o harika marmelatın tarifi:

 

BADEMLİ KAYISI MARMELATI

 

 

Malzemeleri:

 

1 kg kayısı (bizim bahçenin kayısıları fazlaca olgundu)

1 kg şeker

1 su bardağı su

3-4 damla limon suyu

1 su bardağı soyulmuş çiğ badem

 

Yapılışı:

 

Öncelikle kayısıları yıkayıp, çekirdeklerini çıkarıp dörde bölüyoruz. Diğer yandan bir tencereye şekerle suyu alıp kaynatıyoruz. Şeker ve su kaynayıp iyice kıvam alınca doğranmış kayısıları bu şerbete ilave ediyoruz. Bu şekilde kayısıları iyice kaynatıyoruz ki yumuşayıp, dağılıp marmelat halini alsın. Bizim kayısılar gerçekten çok olgun ve yumuşaktı o yüzden kaynayınca kolaylıkla ezilip marmelat halini aldılar. Eğer daha sert kayısılarla yapılacaksa bir blender kullanılarak ezilebilir. Kayısılar da ezilip kıvam aldıktan sonra limon suyunu ve soyulmuş bademleri ekleyip 5-10 dakika daha kaynatıyoruz. Bu arada marmelatın üzerinde köpük oluşursa bir kaşıkla alıp temizliyoruz. Pişen Marmelatı cam kavanozlara pay edip soğumaya bırakıyoruz.

 

Afiyet olsun:))..

HAKİKİ TAVUK GÖĞSÜ:)

Eylül 7, 2009 - 2:22 pm 42 Comments

 

Sağlıklı beslenmenin bir yaşam tarzı olarak hayatımda yer ettiğinden bahsetmiştim bir önceki yazımda. Sağlıklı ama lezzetsiz mi? Tabi ki hayır. “Lezzet”in sırrının bol yağda, bol şekerde gizli olmadığını anladığımdan beri hafif ama leziz yemekler pişer oldu mutfağımızda.

Böyle “sağlık, sağlıklı beslenme…” deyip durdukça ben, sürekli yediklerini kontrol altına alan pimpirikli biri de sanmayın beni sakın:). Dedim ya benim şansım sevdiğim yemeklerin genelde hep sağlıklı yiyecekler olması, bir de küçüklüğümden beri alıştığım yeme tarzının hafif olmasından kaynaklanıyor.

Yoksa bunların yanında tatlıyı çok ama çok seven bir insanım. Hele hele sütlü tatlılara hiç dayanamam. Bir de dondurma tutkum vardır ki hiç sormayın; o konuda dur durak bilemiyorum:).

Sütlü tatlılar çok daha hafif olduklarından iftar yemeklerine de çok yakışıyor bence. Çoktandır yayınlamak istediğim bu tarifim Ramazan’a da çok uydu böylece..

Bu tarif TUZ BİBER dergisinde yer alan tariflerimden.

Yalancısını sık sık yapardık hakikisi nasıl olur dedim, ben de denedim, beğendim. Bu güzel tarifi anneciğimden öğrendim:).

 

İşte tarifi:

 

 

HAKİKİ TAVUK GÖĞSÜ

 

Malzemeleri:

 

bir tavuğun göğüs etinin yarısı

1 lt. süt

1 su bardağı toz şeker

1 çay bardağı mısır nişastası

1 çay bardağı pirinç unu

1 paket vanilya

üzerine: tarçın

 

Yapılışı:

 

Öncelikle tavuk göğsünü suda iyice haşlıyoruz. Haşlanan tavukları elimizle didikleyip küçük parçalar haline getiriyoruz ve süzgeçte iyice yıkıyoruz. Yıkanan tavuk parçalarını soğuk su dolu bir kabın içine alıp yarım saat kadar bekliyoruz. Yarım saatin sonunda tavuk parçalarını tekrar süzgeçte yıkayıp soğuk suda yarım saat kadar bekletiyoruz. Aynı işlemi 4-5 kez tekrarlıyoruz. Bu aşamalar önemli, çünkü bu sayede tavuk kokusu gitmiş oluyor. En son olarak soğuk suya aldığımız tavukları buzdolabında 1 gece bekletiyoruz.

Ertesi gün bir tencereye sütümüzü alıp ısıtmaya başlıyoruz. Süt ılıyınca, suyunu süzdüğümüz ve bir kaseye aldığımız tavuk parçalarının üzerine sütten biraz döküp el blendırı ile iyice eziyoruz. Tenceredeki süte ezilen tavuk etini ve şekeri ekleyip kaynatıyoruz.

Diğer bir tarafta nişasta ve pirinç ununu bir kaseye alıp biraz süt veya su ile ezip karıştırıyoruz, yavaş yavaş kaynamakta olan süte ilave ediyoruz. Bu şekilde tatlımız iyice kaynayıp koyulaşınca ocağın altını kapatıp vanilyayı ekliyoruz. El blendırı ile tatlıyı biraz daha karıştırıp kıvam almasını sağlıyoruz.

Daha sonra ıslatılmış dört köşe bir kaba tatlımızı döküyoruz. Bu şekilde tatlıyı 5-6 saat buzdolabında dinlendiriyoruz (1 gün durursa daha iyi olur). Buzdolabında dinlenip kıvam alınca tatlımızı kare dilimlere kesip, üzerine bol tarçın dökerek servis yapıyoruz.

 

Afiyet olsun:).

HAFİF PATLICAN OTURTMA

Eylül 3, 2009 - 9:36 am 24 Comments

Beslenme konusunda beni bilen bilir, kendimce yıllar yılı oturmuş bir yeme tarzım vardır. Etle aram çok hoş değildir mesela ama her türlü sebze-meyve ve ot türevlerini bayılarak yerim. Belki de en büyük şansım sevdiğim yiyeceklerin hep sağlıklı şeyler olmasıdır. Çoğunluğun sevmediği ama sağlık gereği menülerine soktukları sebze haşlamaları, salatalar benim için ziyafet demektir:).

Beslenme şeklimiz anne evinde de yıllar yılı sağlıklıydı zaten. Ben bildim bileli margarin girmez bizim eve, sıvıyağ, özellikle de zeytinyağı kullanılır. Tatlılarımız hep az şekerlidir (bize göre az gelmiyor tabi:)), hamur işlerinde genelde tam buğday unu kullanırız.

Zaten okuyanların dikkatini çekmiştir, blogumda yer verdiğim tariflerde de görülür bu. Her zaman katı yağla yapıldığı bilinen çoğu hamur işini sıvıyağlı hale dönüştürürüm, şekerler hep nispeten azdır. “HAFİFLETİLMİŞ…., HAFİF….” adıyla az tarif paylaşmadım:).

Kızartma yapmak yerine mümkün olduğunca fırında pişirmeye çalışıyorum. Kızartılarak hazırlanan yemeklerde bu usulü deniyorum. Eh arada sırada da olsa ailecek bir araya geldiğimiz zamanlarda taze sebzelerle kızartma keyfi yapmıyor değiliz elbet. Hem öyle daha tatlı oluyor:)..

İşte yine hafifletilmiş bir tarif daha..

Bu yemek, daha önce yaptığım patates oturtmasıyla aynı şekilde hazırlanıyor. Patlıcanları yağda kızartmak yerine biraz zeytinyağı sürüp fırında kızartıyorum. Lezzetinden de inanın hiçbir şey kaybetmiyor.

Ramazanda ağır yemeklerden kaçınmak adına Patlıcan Oturtmasını bu şekilde pişirmek çok daha iyi olacaktır mutlaka..

İşte tarifi:

HAFİF PATLICAN OTURTMA

Malzemeler:

250 gr yağsız dana kıyma

1 adet orta boy soğan

5 adet orta boy patlıcan

2 adet sivri biber

3 adet domates

2 diş sarımsak

1 yemek kaşığı domates salçası

1 tatlı kaşığı acı biber salçası

5-6 dal maydanoz

1 yemek kaşığı sıvıyağ

ayrıca patlıcanlara sürmek için 2 yemek kaşığı zeytinyağı

tuz, karabiber, kırmızı biber

Yapılışı:

Öncelikle patlıcanları alaca soyup, 1cm kalınlığında doğrayıp bir kaba alıyoruz. Patlıcan dilimlerini bolca tuzluyoruz, böylece bir süre bekleyerek acı suyunu salmasını sağlamış oluyoruz. Daha sonra patlıcanları iyice yıkayıp, tuzundan arındırıyoruz.

Patlıcanların üzerine zeytinyağını ilave edip bütün dilimler yağlanacak şekilde harmanlıyoruz. Yağlanan patlıcan dilimlerini yağlı kağıt serilmiş bir fırın tepsisine dizip 200 C°’ye ısıtılmış fırında kızartıyoruz.

Diğer yanda yemeklik doğranmış soğanları, küçük küçük doğradığımız sarımsakları ve kıymayı sıvıyağla kavuruyoruz. Kıyma kavrulunca salçaları da ekleyip karıştırıyoruz. Salçalar da kavrulduktan sonra bu kıymalı karışıma kabukları soyulup yemeklik doğranmış domates ve kıyılmış maydanozu ekleyip biraz daha pişiriyoruz. Tuz, kırmızı biber ve karabiberle bu kıymalı harcı tatlandırıyoruz. Ayrı bir tencereye kızaran patlıcanları bir sıra şeklinde diziyoruz. Patlıcanların üzerine bir sıra da kıymalı harçtan döküyoruz. Bu şekilde (1 sıra patlıcan, 1 sıra kıyma) bütün malzemeler bitene kadar tenceremize yerleştiriyoruz (en üstte kıymalı sos olacak). Bu malzemelerin üzerini geçmeyecek kadar kaynar su ilavesi yapıp kısık ateşte bir süre daha pişiriyoruz. Yanında pirinç pilavıyla servis ediyoruz.

Afiyet olsun:).

BİR SÜRPRİZ VE ŞEKERPARE..

Eylül 1, 2009 - 1:48 pm 17 Comments

 

Yazı geride bıraktık, bugün Sonbahar’ın ilk günü..Dökülen sarı yapraklarla, güneşin yüzünü bize daha az göstermeye başlamasıyla, genelde hüznü çağrıştırır Sonbahar..Ama dilerim bu Sonbahar’da hüzün değil mutluluklar hakim olur hayatlarımıza. Umarım bu yepyeni mevsim hepimiz için en güzel başlangıçlara, fırsatlara açılan bir kapı olur:)..

 

Bugün bir de sürprizim var size… Bu ay TUZBİBER yemek dergisinin konuk blogu bilin bakalım kim? Evet, Kristal Kelebek:))..

 

Ferah’ın Mutfağı blogu sahibi arkadaşım Ferah beni TUZBİBER dergisinin Eylül ayına konuk etmek istediğini söylediğinde çok mutlu olmuştum. Hemen hazırlıklara başladık. Dergide tariflerime yer verildi. Ayrıca benimle ilgili bir de anket bulunuyor dergi sayfalarında.

 

Dergiyi indirmek için aşağıdaki resmi tıklayıp derginin sitesine geçebilirsiniz:

 

TuzBİBER Dergisinin son sayısı için tıklayınız. 

 

İşte bu ay böyle bir mutluluk yaşattı TUZBİBER bana:). Buradan sevgili Ferah’a teşekkürlerimi bildiriyorum. Dergide emeği geçen herkese de ellerinize sağlık diyorum:).

 

Bugün tariflerimi paylaşmaya kaldığım yerden devam edelim;).

 

Bugünkü tarifimin Ramazan’a da uygun bir tarif olmasını istedim.

Geçen haftasonu bütün aile bizde toplandık, beraber iftar yaptık. Beraber olmak yine çok güzeldi:)..Soframızda yeni denediğim bazı yemekler de vardı ama fotoğraflamak aklımıza gelmedi hiç, sanırım çok acıkmıştık:). Neyse ki tatlıyı ertesi gün fotoğrafladım. İşte o akşam yemeğinin tatlısı; Şekerpare…

 

ŞEKERPARE

 

 

Malzemeleri:

 

2 adet yumurta

yarım su bardağı sıvıyağ

1 yemek kaşığı tereyağı (oda sıcaklığında)

yarım su bardağı irmik

1 su bardağından 2 parmak eksik pudra şekeri

1 yemek kaşığı Hindistan cevizi

1 paket kabartma tozu

aldığı kadar un (3-3,5 bardak kadar)

üzerine: tane fındık

 

şerbeti için:

 

3 su bardağı şeker

4,5 su bardağı su

küçük bir limon dilimi

 

Yapılışı:

 

Öncelikle yumurtayı, yağları, pudra şekerini ve hindistan cevizini bir karıştırma kabında iyice karıştırıyoruz. İrmiği ve kabartma tozunu ekleyip unu yavaş yavaş ilave ederek yumuşak ama ele yapışmayan kıvamda bir hamur elde ediyoruz. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar kopartıp, yuvarlayıp, hafif yassılaştırarak yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine diziyoruz. Şekerparelerin üzerine birer fındık batırıyoruz. Önceden 180C°’ye ısıtılmış fırında kızarana kadar pişiriyoruz (yaklaşık 25 dakika).

Bu arada şerbeti hazırlıyoruz. Şekeri, suyu ve ufak bir dilim limonu kıvam alıncaya kadar kaynatıp, limon dilimini şerbetten çıkartıyoruz, şerbeti ılımaya bırakıyoruz.

Fırından çıkan şekerparelere ılımış (çok soğumamış) şerbeti döküyoruz. Tatlıyı iyice soğutup istersek kaymakla veya dondurmayla ya da sade olarak servis ediyoruz.

 

Afiyet olsun:)…