Archive for the ‘GEZİ’ Category

LEIDEN, AMSTERDAM, BRUGGE

Ekim 22, 2013 - 3:04 pm 4 Comments

 

 

Öncelikle herkesin geçmiş bayramını kutluyorum, daha nicelerine sağlıkla ulaşmak dileğiyle…

Son zamanda bir yemek blogundan öte, gezi bloguna dönüşse de sayfam, bayram tatilini fırsat bilerek gittiğimiz seyahatin fotoğraflarını burada da paylaşmak istedim…

Bayramda Hollanda-Leiden’a gittik. Hem orada yaşayan çocukluk arkadaşımı (çocukluk arkadaşım desem de 20 senelik bir dostluk bahsettiğim)  ziyaret etmek için hem de bu vesileyle bol bol gezmek için iyi bir fırsat oldu bu tatil.

Orada  şehirler arasında trenle giderken “bu sene iyi gezdik, leyleği havada gördük galiba” diye içimden geçiriyordum ki bir leylek sürüsü geçiverdi gökyüzünden (seneye gezme programının habercisi kabul ettim hemen onları:))..

Bu tatilde Hollanda’da Leiden’ı, Amsterdam’ı, Belçika’da da Brugge kentini görme fırsatımız oldu. Gerek şehir düzeni ve mimarisi, gerekse doğal güzellikleri bakımından üçü de görülmeye değer kentler.

Dostlarla yenen güzel yemekler, edilen sohbetler ve bol bol kahkaha ile dolu, zihnimizi dinlendirip, yenilendiğimiz bir tatil oldu. Darısı başka tatillere diyelim:)).

Dostum, canım Hilal’cim ve eşi Remco da bizleri çok güzel ağırladılar. Onlara bir kez de buradan teşekkür etmek istiyorum:).

 

Bunlar da tatilimizden birkaç kare…

Leiden’dan

Nefis bir park..Orada yaşasam her sabah orada yürüyüş yapardım mutlaka:)..

 

Bisiklet Hollanda’da en popüler ulaşım aracı..

 

 

Leiden’da Gece

 

 

Amsterdam’dan

 

Rijksmuseum’un oradaki alanda köpükten balonlarla gösteri yapan bir adam.

 

Ve tabi ki Hollanda’nın nefis peynirleri..

 

Tren camından bir manzara.

 

Brugge’den

 

 

 

YAZDAN KALANLAR, İTALYA VE TİRAMİSU

Eylül 25, 2013 - 3:16 pm 10 Comments

Yine uzuuunca bir aradan sonra yeni bir yazı ve yeni bir tarifle buradayım:).

Yaz’ı artık geride bırakırken, bu mevsimin hakkını; bol bol gezerek, yeni yerler görüp tanıyarak, eşle dostla gülüp eğlenip güzel zamanlar geçirerek, bazen kendime dinlenme fırsatları yaratıp, bazen de kendimi sporla fiziken yorup, ruhen dinlendirerek verdim sanırım..Yaz boyu tatil yapmadım elbet, çoğu zaman işle güçle geçti mevsimin en sıcak günleri.

Ama şöyle geriye dönüp bakınca geçen mevsime, en çok aklımda kalan her fırsatı gezmeye, yeni yerler görmeye adamamız oluyor. Her yaz olduğu gibi bu yaz da Ege’ye kısa da olsa bir kaçamak yaptıktan sonra bir de İtalya turu ekledik yapılacaklar listesine. İyi ki de öyle yapmışız; her anı dolu dolu geçen, oldukça tempolu ve bu sayede pek çok yer görüp gezebilme imkanı bulduğumuz bir seyahat oldu.

Roma’yı, Floransa’yı, Siena’yı, Pisa’yı, Lucca’yı ve Venedik’i görme imkanımız oldu. Özellikle Roma’da bir açık hava müzesini geziyor gibi hissediyor insan. Oradayken pek çok sanatçının heykel ve resimlerini görme imkanımız oldu. Zaten gezdiğimiz her şehir bu sanat eserleriyle bezeli. Makinamızda yüzlerce fotoğraf, zihinlerde onlarca güzel anıyla döndük tekrar Ankara’ya. Bu güzel gezi, “İtalya’ya mutlaka tekrar gelmeliyiz” dedirtti bize. İşte oradan bir kaç kare:

İtalyan mutfağı da hamur işi ve deniz ürünlerini bir hayli seven bünyeme pek bir hoş geldi ne yalan söyleyeyim:). İncecik pizzaları, çeşit çeşit makarnalarıyla bizi fazlasıyla tatmin eden yemekler yedik orada. Ve hemen hemen her gün en sevdiğim tatlılardan biri olan tiramisu’yu da yemeden edemedim. Gerçekten vatanında bir başka oluyormuş…

Tiramisunun o kendine has lezzetini bir İtalyan peyniri olan mascarpone’ye borçlu olduğunu biliyordum. Ama bizim ülkemizdeki çoğu kişi gibi ben de daha önceden bu peynir yerine labne peyniri kullanarak yapıyordum tatlımı. İtalya dönüşü markette mascarpone’yi görünce (biraz da algıda seçicilik oluyor sanırım:)) hemen aldım ve tiramisuyu bir kez de onunla denemek istedim.

Aslında gerçek tiramisu tarifinde malzemeler pişirilmiyor ve yumurtalar da çiğ olarak kullanılıyor ama benim bu aşamada biraz pimpirikliğim tutuyor ne yalan söyleyeyim. Hal böyle olunca ben de her zaman uyguladığım tarifte labne ile mascarponeyi yer değiştirdim. Peki sonuç farketti mi derseniz, “kesinlikle” derim…Mascarpone’nin peynirden öte kremamsı bir tadı ve dokusu var. Bu özelliği tiramisuya çok lezzet katıyor.

İtalya’da yediğimiz bütün Tiramisular kupta servis edilmişti. Ben de bu kez klasik büyük bir tepside yapmak yerine tek kişilik porsiyonlar halinde kuplara hazırladım tatlımı.

İşte tarifi:

TİRAMİSU

Malzemeleri:

Yarım litre süt

1 adet yumurta

2 yemek kaşığı un

4 yemek kaşığı şeker

250 gr.mascarpone peyniri

1 paket vanilya

kedi dili bisküvi (kup sayısı kadar; ben her kupa birer tane kedidili bisküviyi ikiye bölerek kullandım)

bisküvileri ıslatmak için:

1 su bardağı ılık su

4 adet kesme şeker

2 yemek kaşığı granül kahve

Yapılışı:

Öncelikle Tiramisunun kreması için bir tencereye  yumurtayı, şekeri, unu ve sütü koyup iyice karıştırıyoruz (yumurtanın ocağa konmadan önce iyice karışması lazım). Daha sonra tencereyi kısık ateşe alıp malzemeleri muhallebi kıvamına gelene dek karıştırarak pişiriyoruz. Kaynamaya başlayan muhallebiyi 3-5 dakika daha kaynatıp ocaktan alıyoruz. Biraz ılıyınca içine mascarpone peynirini ve vanilyayı ekleyip iyice karıştırıyoruz.

Diğer tarafta bir kap içinde bisküvileri ıslatacağımız sıvı karışımı hazırlıyoruz, bunun için ılık suda şeker ve kahveyi karıştırarak eritiyoruz. Her kupun yarısına kadar hazırladığımız kremadan döküyoruz. Üzerine ikiye bölüp kahveli karışımla iyice ıslattığımız kedidili bisküvileri yerleştiriyoruz. Ve üzerlerini tekrar krema ile kaplıyoruz.

Tiramisu kuplarının üzerine kakao eleyerek süslüyoruz. Buzdolabında iyice dinlendirip soğuttuktan sonra servis yapıyoruz.

Afiyet Olsun:).

Hafta Sonundan Birkaç Kare

Temmuz 22, 2013 - 3:25 pm 4 Comments

Yeni bir tariften önce bloğum biraz renklensin istedim…Ben çok yazmayacağım; onun yerine aşağıdaki fotoğraflarlar anlatsın kendini, ya da sadece onlara bakan gözlere huzur, sevinç versinler…

Safranbolu ve Amasra’dan bir kaç kare….

 

 

 

UZUN BİR ARADAN SONRA “MERHABA”:)

Eylül 17, 2011 - 2:27 pm 16 Comments

Biliyorum çok uzun zaman oldu..Hatta bu sefer yazıların arasını açma olayının dozunu biraz kaçırdım, kabul:).. Ama hepsinin makul bir nedeni vardı; daha güzel yazılar yazabilmek için, mutfak için, işlerim için, kısacası yaşamın benden belli başlı talepleri için enerji toplamam gerekiyordu:).

 

Yoğun geçen bu bir yılda kelebek oldukça yorulmuştu çünkü. Ve bazen hiç bir neden olmasa bile günlük işlerin belli bir düzene oturup, monotonlaşmasıydı beni yoran, enerjimi çekip alan. Hele bir şey benim için zorunluluk haline dönüşüverirse ister istemez soğuyorum ondan. Kötü bir huyum bu belki ama böyle işte..

 

O yüzden biraz enerji, farklı ortamlar, farklı kültürler, dostlara ayrılacak daha uzun zamanlar, bol bol kahkaha, bol bol resim ve güzel anılar benim ilacımdı, bunu çok iyi biliyordum. Tamam, leyleği de yine havada görmüştüm bu sene ama işte, şimdi yanıma kar kalan onlarca güzel anıyla geride bıraktım bu yazı da. İhtiyacım olan enerjiyi de depoladım her bir hücreme. Ve kelebek yine burada işte:).

 

Bu yazın kısacık bir özeti ise şöyleydi; öncelikle Ege’me, Dikili’me kavuştum, yazlığımızda kısa süreli bir tatil yaptık ailemle. Denize, Ege yemeklerine, balığa, güneşe, Kaz Dağları’nın havasına doyup geldim. Çooook dinlendim.

 

Sonra dostlarımla eşsiz bir Avrupa turuna katıldık; Prag, Viyana, Bratislava, Budapeşte’yi gördük. Bir haftalık yoğun ve eğlenceli bir kültür turu oldu bizim için. Hem gezdiğimiz yerler hakkında tarihi pek çok bilgiye yerinde ulaşmış olduk hem de gördüğümüz bütün şehirlerin doğasıyla, eşsiz mimarideki yapılarıyla büyülendik. Turda da çok tatlı insanlarla tanıştık, dostluklar kurduk. Hiç unutmayacağımız, yıllarca anlatacağımız anılarımız oldu. Bol bol fotoğraf çektik.

 

Finali de yurt dışından döndükten sonra Silifke’de tatillerini yapan annemle babamın yanına birkaç günlük bir kaçamakla yaptım. Bu sene için denize böyle güzel, güneşli bir veda etmiş oldum:).

 

Döndüğümde, eğitim için yurt dışında olan yakın dostum Türkiye’ye tatil için gelmişti. Onunla da vakit geçirme imkanı yakaladık. Ayların biriktirdiklerini anlattık, dertleştik, konuştuk da konuştuk…

 

Uzun zaman sonra bu ilk yazım benim son zamanda yaptıklarımın bir özeti niteliğinde olsun..Yeni yemek tarifleri ilerleyen zamanlarda gelecek. Şimdi yurt dışı turumuzdan bir kaç güzel kare paylaşmak istiyorum. Beni mutlu eden, güzel anılarımı canlandıran bu fotoğraflar onları gören herkesin de içini açsın diye:)..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BAYRAM DÖNÜŞÜ VE LİMON MARİNELİ PALAMUT MEZESİ

Kasım 23, 2010 - 10:13 am 18 Comments

Ha geldi gelecek derken oldukça uzun bir bayram tatilini geride bıraktık bile..Böyle tatillerden sonra nedense klavyenin başına geçip de yazmak zor geliyor ama anlatacaklarım, paylaşmak istediğim fotoğraflar ve bir de tatil tarifim var:)..

 

Öncelikle herkesin geçmiş Bayramı Kutlu Olsuuun..Umarım huzur ve mutluluk içinde bir bayram olmuştur herkes için.

 

Benim bayramım da çok güzel geçti. Bayramın birinci günü Ankara’daki akrabalarımızla bayramlaştıktan sonra ikinci gün Kemer’e doğru yola çıktık. Ailemle birlikte, kış öncesi Akdeniz’in ve sımsıcak güneşin tadını çıkarma fırsatı yakaladık. Hatta Kasım’ın sonunda denize bile girdim. Benim gibi deniz aşığı bir insan için bulunmaz bir nimetti:).

 

Kemerin güzel doğasından ve denizden bir kaç kare ile taşımak istedim iç açan bu güzellikleri sayfama…

 

TEKNEDEN KEMER SAHİLİ

 

 

OTELİN BALKONUNDAN NEFİS DENİZ MANZARASI

 

 

DENİZ VE GÖKYÜZÜNÜN MUHTEŞEM MAVİLİĞİ

 

Oradayken bizleri sarıp sarmalayan eşsiz doğal güzelliklerin yanında harika insanlarla, dostlarımızla beraber olmak da çok mutlu etti bizleri. Hatıralarımızın hiç unutulmayacak, neşeyle anılacak hanesine pek çok anı ekledik bu sayede.

 

Yani kelebek bu tatilde de durmadı, gezdi:). Zaten geçtiğimiz yıl, büyük ihtimalle bir leylek sürüsünü uçarken görmüş olmalıyım, bunun başka açıklaması yok gibi:).

 

Bu Akdeniz gezi yazısının sonuna da balıklı bir tarif yakışır bence. Bu tarif babamın arkadaşı Selçuk Ağabey’den. Biz, Kemer’de onların sahibi oldukları bir otelde kaldık. Misafirperverlikleri ve bizlere gösterdikleri dostane ilgi için bir kez de buradan teşekkür etmek istiyorum.

 

Vereceğim bu balık tarifini de Selçuk Ağabey bizzat uyguladı ve bizlere tattırdı. Balığı tutma aşamasından bizlere tattırma aşamasına kadar olan adımları babamın telefonunun kamerasıyla çektik. Tarifi gözde canlandırma kısmında bu karelerin büyük yardımı olacağını düşünüyorum.

 

Bu, balıktan yapılan bir meze tarifi ve en önemli özelliği balığın çok taze olması gerekliliği. Zaten bizim tarifte kullandığımız Palamudu Selçuk Ağabey orada tuttu ve anında yapım aşamalarına koyuldu. Bu tarif için Palamut çok uygun bir balık cinsiymiş. Böyle tazecik bir balık bulunca, birkaç püf noktasına da dikkat edince leziz mi leziz bir meze çıkıyor ortaya. Bu güzel tarifi bizlere kazandırdığı için Selçuk Ağabey’e tekrar teşekkürler:).

 

Fotoğraflardan da görüldüğü üzere yapımı kısaca şöyle:

 

 

 

 
 
 
 

 

LİMON MARİNELİ PALAMUT MEZESİ

 

 

 

Malzemeler:

1 adet Palamut balığı (taze olmalı, mümkünse tutulur tutulmaz kullanılmalı:))

Tuz

Limon suyu

Zeytinyağı

1 diş sarımsak

maydanoz yaprakları

 

Yapılışı:

 

Palamut balığı tutulduktan sonra başı bıçakla kesilip atılıyor (evet, burası biraz vahşice ama işte doğa kanunu). Daha sonra kuyruğunun iki tarafından bıçakla çizilip içi deniz suyu dolu bir kovaya konuluyor. Suda 15 dakika kadar duran balığın böylece kanı akıp temizleniyor. Sonra Palamut sudan çıkartılıp ikiye bölünüp içi temizleniyor. Derisi bir bıçak yardımıyla ayrılıyor (kesinlikle ustalık isteyen bir bölüm bu:)). Palamudun etindeki kırmızı bölümler ayrılıyor, sadece beyaz eti kalıyor. Daha sonra Palamut ufak küpler şeklinde kesiliyor. Çukurca bir kaba alınan doğranmış balık hafifçe tuzlanıyor (lakerdada olduğu gibi fazla tuz kullanılmıyor, normal balık tuzlar gibi) daha sonra balıkların üzerini kaplayacak kadar limon suyu sıkılıyor. Balık limon suyu içinde buzdolabında 4-5 saat kadar bekliyor, böylece limon suyu balıkları pişiriyor (balıkların rengi beyaza dönüyor). Limon suyunda bekleyen balıklar daha sonra süzülüp servis tabağına alınıyor. Üzerine dövülmüş bir diş sarımsak serpilip zeytinyağı gezdiriliyor. Bol maydanoz yaprağı ile servis ediliyor.

 

Afiyet Olsun:)..

Malzemeler:

TATİLDEN DÖNÜŞ VE BİR TARİF: KRİSTAL KELEBEĞİN MARİNE SOSUYLA TAVUK

Ağustos 31, 2010 - 7:56 am 30 Comments

 

Mola dedim, tatil dedim; eve döndüm, geldim, bloga yazma konusundaki tembelliğimi bir süre daha bu kılıflara sakladım:))..

 

Ama bu sürede çok iyi dinlendim. Günlerin monotonluğunu Ege’nin güneşiyle, deniziyle unutuverdim. Bol bol kitap okudum, fotoğraflar çektim. Uzun süredir görüşemediğimiz aile dostlarımızla tekrar bir araya gelip sohbetler ettik.

 

Bundan önceki pek çok yazımda Ege’yi, doğasını, insanlarını ne kadar çok sevdiğimden bahsetmiş olmam lazım. Öyle ki bazen kendimi tamamen oraya ait hissediyorum. Ve her sene yazlığa gidip de Ege ile buluşacağım zamanları iple çekiyorum.

 

Ankara’nın sıcaklardan kavrulduğu günlere denk geldi bizim Dikili’ye gidişimiz. Orası da sıcaktı ama o kendine has esintisi sıcaklarla baş etmemizi kolaylaştırdı.

 

Ege’nin en sevdiğim yanlarından biri de ilçelerin sebze-meyve pazarları..Her şey o kadar çeşitli ve taze ki.. Ankara’da marketlerde asla bulamayacağım tazelikte ve doğal sebze-meyveye rahatlıkla ulaşabiliyorum oradayken. Pazarcı teyzelerle sohbet edip onlardan farklı otların pişirilişleri hakkında bilgiler aldım yine (ilerleyen yazılarda bununla ilgili bir de tarif paylaşacağım).

 

Bu yazıda ise benim oluşturduğum (tamam, “uydurduğum” diyelim:)) bir Soslu Tavuk tarifi vermek istiyorum. Tavuklar bu sosun içinde yeterince bekleyince oldukça yumuşayıp lezzetleniyor. Öyle ki tavuğun göğüs etiyle yapıyor olmama rağmen, göğüs etinin dezavantajı olan o “kuruluk”tan eser kalmıyor. Hatta herkes tavuğun but kısmından yapıldığını düşünüyor.

 

 

Hayret, o kadar sık yaptığım bir yemek olmasına rağmen fotoğraflayıp tarifini paylaşmamışım şimdiye dek. Yazlıktayken yaptığımda hemen fotoğraflarını çekişim işte bu yüzden:).

 

Ben aynı marine sosunu bazen kırmızı ette de kullanıyorum, o da çok iyi sonuç veriyor. İleriki zamanlarda o şekilde bir tarif de paylaşırım mutlaka.

 

Adına da “Kristal Kelebeğin Marine Sosuyla Tavuk”  diyelim mi:)?

 

İşte tarifi:

 

KRİSTAL KELEBEĞİN MARİNE SOSUYLA TAVUK

 

 

Malzemeleri:

 

750 gr tavuk göğsü (kuşbaşı ya da ince şerit halinde doğranmış)

 

sosu için:

 

2 yemek kaşığı sirke

1 tatlı kaşığı karbonat

4 yemek kaşığı soya sosu

2 yemek kaşığı nişasta

1 yemek kaşığı süzme bal

3-4 yemek kaşığı zeytinyağı

kekik, pul biber, karabiber

 

Yapılışı:

 

Öncelikle tavuk göğüs etini doğrayıp hazırlıyoruz. Diğer yanda geniş bir kabın içinde bütün sos malzemelerini iyice karıştırıp baharatlarını damak tadımıza göre ayarlıyoruz. Tavukları kabın içinde iyice sosa bulayıp bu şekilde buzdolabında bir gece bekletiyoruz. Sosun içinde bekleyip yumuşayan tavukları bir tavaya alıp harlı ateşte kavuruyoruz. Pişirirken tuzuna bakıp gerekirse tuz ekliyoruz (normalde soya sosu tuzlu olduğu için fazla tuz gerekmeyebilir). Sıcak sıcak servis ediyoruz.

 

 

Ben tavukların yanına Fırında Baharatlı Patates yaptım. Zaten yıllardır patatesi kızartmak yerine bu şekilde pişiriyorum ben. Onun da tarifi kısaca şöyle: taze patatesleri iyice yıkayıp (gerekirse fırçalayarak), kabuklarını soymadan yarım ay şeklinde doğruyoruz. Derin bir kap içinde zeytinyağı, tuz ve baharatlarla harmanlıyoruz. Ben baharat olarak kekik, karabiber ve toz kırmızı biber kullandım. Patatesleri yağlı kağıt serilmiş bir tepsiye yayıp 180C°’ye ısıtılmış fırında kızarana kadar pişiriyoruz.

 

Afiyet Olsun:))..

BİRAZ MOLA:)

Ağustos 10, 2010 - 1:25 pm 14 Comments

Kristal Kelebek ufacık bir ara veriyor..

Bu arada dinlenecek, tazelenecek, yepyeni tarifler, fotoğraflar ve yazılarla geri dönecek:).

Görüşmek üzere:)….

PORTEKİZ GÜNLERİNDEN..

Temmuz 18, 2010 - 9:27 pm 12 Comments

Hayat acısıyla, tatlısıyla devam ediyor. Ve bazen kelimeler yetersiz kalıyor hissettiklerimi anlatmaya…

 

Babaannemi kaybedeli bir haftayı geçti. Yokluğuna alışmak zor ama onunla ilgili bütün güzel anılarımda o yaşıyor zaten. Düşüncelerimde, düşlerimde, hücrelerimde o hep benimle…

 

Biliyorum bu sene blogum bir yemek blogu olmasının yanında adeta bir gezi blogu niteliği taşımaya başladı..Galiba ben bu sene leyleği havada gördüm:).

 

Geçen hafta da en iyi arkadaşım, dostum, kardeşimin yanına Portekiz’e gittim. Böylece hem bol bol özlem giderme imkanımız oldu hem de ben bu vesileyle oraları görmüş oldum. Orada kurduğu düzenini görünce arkadaşımla bir kez daha gurur duydum. Canımcım seni çok seviyorum, her şey için tekrar tekrar teşekkürler:).  

 

Portekiz’de  önce Lizbon’da kaldık arkadaşımla. İki gün kadar oraları gezdik. Arnavut kaldırımlı, yokuşlu sokaklarına gire çıka keşfettik Lizbon’u. Alttakiler Lizbon’dan birkaç kare:

 

 

 

 

 

 

 

 

Daha sonra arkadaşımın yaşadığı şehir olan Porto’ya geçtik. Porto; daracık sokakları, küçük balkonlarından sarkan rengarenk çamaşırlarla süslü, çinilerle kaplı tarihi evleri, şehirle özdeşleşmiş şarabı ve şehri ikiye ayıran Douro Nehri ile bence mutlaka görülmesi gereken bir şehir. Deniz ürünleri çok taze ve uygun fiyatlıydı. Sebze ve deniz ürünü ağırlıklı Portekiz mutfağı bana çok hitap etti.

 

Orada çok güzel zamanlar geçirdim, çok iyi arkadaşlar edindim. Yine bol bol yürüdüm ve fotoğraf çektim. İşte bunlar da Porto’dan bazı kareler:

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HAFTASONU AMASRA

Mayıs 24, 2010 - 12:35 pm 13 Comments

 

Haftalardır bir haftasonu şöyle uzun uzun uyuyabildiğimi hatırlamıyorum. Evimizde tadilat var ve genelde yaşandığı gibi, bizim planlarımızla ustalarınki bir türlü örtüşmüyor:)..Olsun, sonucu güzel olacak ya bütün zahmetlere, gecikmelere, düzensizliklere katlanılabiliyor bu yüzden…

 

Bu haftasonu da erkenden kalktık ama bu seferki çok güzel bir neden içindi:). Aile dostlarımızla beraber haftasonu için Amasra’ya bir gezi düzenledik. Bu gezi bana yine çok iyi geldi.

 

Ankara gibi, denizi olmayan bir şehirde yaşıyorsanız. Mavilikleri görmeye, denizin havasını içinize çekmeye hasret olursunuz çoğu zaman. İşte böyle, bir haftasonu için bile olsa denize kavuşabilmek büyük nimet oldu benim için:). Üstelik Ankara’da hava kapalı, yağmurlu ve soğukken, biz Amasra’da güneşin, ılık havanın tadını çıkarabildik bol bol..

 

Amasra’da deniz de bizler için güzel sürprizler yaptı.. Martıların deniz üzerindeki danslarını izledim, birkaç yunus da gezi teknemizin çok yakınına gelerek neşeyle gösterdiler kendilerini bizlere:)..

 

Gezi teknesinde gezerken nostaljik parçalar çalıyordu. Bu şarkıları dinlerken, bir yandan güneş ılık ılık yüzüme vuruyor, bir yandan rüzgar saçlarımı dağıtıyordu yaramazca. Tekrar görüşene kadar idare etmek için uzun uzun içime çektim denizin kokusunu. Düşüncelerimi teknenin arkasında köpüren dalgalara bırakıp rahatladım.

 

Dostlarla olmak, hele de böylesi güzellikleri onlarla beraber yaşamak çok güzeldi… İki güne, geride hiç unutulmayacak anıları bırakacak, ne çok şey sığdırdık. Bu, bu sene ikinci kez gelişimizdi Amasra’ya. Sağlıkla, yenilerine ulaşmayı diliyorum…

 

Ben yine Japon turist tadında; fotoğraf makinamla, her adımda başka bir kareyi kaydederek gezdim:))..Fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. Anılarımızın somut kanıtlarına zaman içinde dönüp dönüp bakmak mutlu ediyor beni en sıkıntılı zamanlarımda bile..

 

Gezdiğim yerleri fotoğraflamamın bir başka nedeni de gördüğüm güzellikleri burada sizlerle paylaşabilmek elbette…

 

İşte kare kare Amasra gezimiz:

 

GÜLLER EŞLİĞİNDE AMASRA SAHİLİ

 

TATLI BİR KÖPECİK İŞTE BÖYLE DİNLENİYORDU..

 

MEŞHUR AMASRA SALATASI

 

AMASRA PAZARINDAN BİR GÖRÜNTÜ: REÇELLER, TARHANALAR, MAKARNALAR, TAZE OTLAR, YEŞİLLİKLER, KURU MEYVELER, REÇELLİK GÜL YAPRAKLARI… 

 

PAZAR TEZGAHINDAKİ ÇEŞİT ÇEŞİT, MİS GİBİ EV YAPIMI REÇELLER

 

LİMANDAKİ DUVAR RESİMLERİ VE DENİZ FENERİ

 

DENİZDEKİ GÜNEŞ YANSIMALARI:)

 

TURKUVAZ DENİZ..

 

KIYIDAN BİR BAŞKA MANZARA

 

MAVİ DENİZ, MASMAVİ GÖKYÜZÜ..

 

BİR BAŞKA AÇIDAN AMASRA

 

MARTILAR..

 

MARTILARIN SUYLA DANSI

 

VE YİNE MARTILAR…

 

YARAMAZ YUNUSU ANCAK BU KADAR GÖRÜNTÜLEYEBİLDİM:).

 

Bu gezide birlikte olduğum canım arkadaşım, kardeşim, Zeynep doğum günüm için bana armağanlar getirmiş. Beni çok mahçup etti, bir o kadar da sevindirdi:). Hatırlaması zaten büyük incelik, o bir de hediye almış, üstelik ne kadar çok sevdiğimi bildiği için kelebekli olsun istemiş hediyelerini..

 

Zeynepcim ne kadar ince düşüncelisin, beni çoook mutlu ettin canım kardeşim:).

 

Ben de Amasra’dan aldığım rengarenk çifte kavrulmuş lokumlarımla fotoğrafladım kelebekli tabağımı..Güzel, kelebekli mumlarım da eşlik ettiler bu renklere..

 

İşte Zeynep’imin armağanları:

 

 

Bu renkli lokumları Amasra’da Lütfiye isimli bir dükkandan aldım ben. Daha doğrusu çocukluğumun bu renkli lezzetini kavonoz içinde dükkanda görür görmez o tarafa doğru yöneldim. Bu dükkan dekorasyonuyla bile dışarıdan kendine çekiyor sizi. İçeride organik, ev yapımı reçeller, fındık ezmeleri, lokumlar, helvalar ve daha pek çok şekerleme satılıyor. Kendimi şekerlemelere öyle bir kaptırmışım ki fotoğraflamayı unutmuşum bu dükkanı. Ama Amasra’da mutlaka uğranması gerekli bir yer bana göre, tabi benim gibi tatlıya düşkünseniz:). Adresi burada var.

 

Haftasonum çok güzel geçti benim. Böyle olunca haftaya başlangıç çok daha kolay oluyor:)..

 

Herkese de güzel bir hafta diliyorum:)….

HAFTASONU ANTAKYA GEZİSİ

Nisan 1, 2010 - 9:16 am 26 Comments

Geçen haftasonu gezi amaçlı Antakya’ya gittik. Benim oralara ilk kez gidişimdi ve gerek Antakya’nın kültür çeşitliliği, tarihsel zenginliği, gerekse Antakya mutfağının güzelliği beni kendine hayran bıraktı.

Harika bir haftasonu geçirdim orada. Bol bol gezip, tarihsel bilgiler edinip, güzel yemeklerden tattım, pek çok da fotoğraf çektim tabi.

Orada çektiğim fotoğraflarla sayfamı okuyacaklara da ufak bir Antakya turu yaşatmak istedim:). (Fotoğrafların üzerine tıklayınca daha büyük halini görebilirsiniz)

Aşağıdaki fotoğrafta soldan sağa: 1. Harbiye Şelaleleri, 2. Samandağ’da Deniz manzarası, 3. Habib-i Neccar Camii, 4. Ustasından Kadayıf Yapımı, 5. Habib-i Neccar Camii’nden bir başka görünüş, 6. Titus Tüneli yakınlarındaki kaya mezarları

Aşağıdaki fotoğrafta soldan sağa: 1. Ata Koleji, 2. Arkeoloji Müzesinden bir mozaik (Okeanos), 3. Antik Beyazıt Otel’den bir görünüm, 4. Arkeoloji Müzesinden bir Roma dönemi Lahdi, 5. St. Pierre Kilisesi, 6. Arkeoloji Müzesinden bir başka mozaik

Gelelim yemeklere:). Aşağıdaki resimde soldan sağa: 1. Yoğurt Aşı, 2. Çeşitli börekler ve İçli köfte, 3. Etli yaprak sarma, 4. Aşur, 5. Tepsi Kebabı, 6. Tahinli kabak tatlısı ve Ceviz reçeli

Aşağıdaki resimde soldan sağa: 1. Muhammara ve Tahinli yoğurtlu meze, 2. Humus, 3. Taze Kekik (zahter) salatası, 4. Ali Nazik, 5. Acılı Ezme, 6. Zeytin Salatası

Aşağıdaki resimde soldan sağa: 1. Tepsi Oruğu, 2. Künefe, 3. Benim çiçeğim:), 4. Bahar dalları, 5. Turunç reçeli, 6. Patlıcan reçeli