Archive for Mart, 2010

FIRINDA PİRİNÇ MÜCVERİ

Mart 25, 2010 - 7:14 pm 34 Comments

 

 

Zamanla damak tadım ve yeme alışkanlığım kendini buldukça fark ettim ki lezzet denilen olay ne yemeğe fazla fazla konulan yağda ne de sağlık açısından yemeği ağırlaştıracak herhangi bir malzemede.. Şimdi vereceğim tarifse bunun en büyük örneği.

 

Evde kalan pilavı değerlendirme amaçlı da yapılabilen bu tarifi kabuklu pirinçle denedim ben.

 

FIRINDA PİRİNÇ MÜCVERİ

 

 

Malzemeleri:

 

1 aida çay bardağı pirinç (ben kabuklu pirinç kullandım)

2 yumurta

100 gr peyaz peynir (az yağlı beyaz peynir kullandım)

yarım demet dereotu

yarım paket kabartma tozu

tuz

toz kırmızı biber

karabiber

 

üzerine:

kaşar rendesi

 

Yapılışı:

 

Öncelikle pirinci yıkayıp haşlıyoruz. Diğer tarafta bir kabın içinde beyaz peyniri eziyoruz. Yumurtaları, baharatları, kıyılmış dereotunu ve kabartma tozunu peynire ekleyip iyice karıştırıyoruz. Haşlanan pirinci de bu karışıma ilave ediyoruz. Bir fırın kabını yağlayıp mücver karışımını döküyoruz. Mücverin üzerine rendelenmiş kaşar serpip, ve bir tutam daha toz kırmızı biberle renklendiriyoruz.

 

Önceden 175C°’ye ısıtılmış fırında pişiriyoruz. Mücveri dilimleyip sıcak sıcak servis yapıyoruz.

 

NOT: Benim pirinçlerim kabuklu olduğu için suyunu çekinceye kadar pişirdim. Normal pirinç kullanılırsa pirinçler yumuşadıktan sonra fazla suyu süzülmeli.

 

Afiyet Olsun:).

İKİ PRATİK TARİFLE HAFTAYA BAŞLANGIÇ

Mart 22, 2010 - 12:15 pm 32 Comments

 

 Bahar rehavetinden şöyle bir sıyrılıp bilgisayarımda durup duran resimlerin tariflerini yazma zamanı çoktan gelmiş..

 

Bugün, benim çok sevdiğim, davet masalarının rengine renk katan iki pratik tarif paylaşacağım.

 

İlki ev yapımı zeytin ezmesi. Zeytin ezmesini bu şekilde evde yapınca içine koyacağımız malzemeleri zevkimize göre ayarlayabiliyoruz. Bu zeytin ezmesi kahvaltılara bambaşka bir tat katıyor. Ayrıca yemeklerden önce güzel bir başlangıç olarak sofralarda yerini de buluyor.

 

İkinci tarif de benim favorilerimden birisi; Acı Biber Turşusu…Bu turşudaki biberler bizim kendi mahsulümüz. İşyerimizin bahçesinde yetiştirmiştik.. Benim için bile oldukça acıydılar:). “Benim için bile” diyorum çünkü beni bilenler bilir; acıyı çok severim. Pul biberim sofrada hep yanımdadır:). Bu turşu uzun süre önce yapılıp, bitmişti ama tarifini vermek şimdiye kısmetmiş:).

 

İşte tariflerim:

 

EV USULÜ YEŞİL ZEYTİN EZMESİ

 

 

Malzemeleri:

 

120 gr çekirdekleri çıkarılmış yeşil zeytin (ben kavanozda satılanlardan almıştım)

bir tutam dereotu

pul biber (istenilen miktarda)

zeytinyağı (göz kararı:))

 

Yapılışı:

 

Zeytinyağı hariç bütün malzemeleri mutfak robotuna alıp istediğimiz irilikte çekiyoruz. Ben biraz daha iri taneli bırakmayı tercih ediyorum. Minik minik doğranan zeytinli karışımı bir servis kabına alıp üzerine istediğimiz kadar zeytinyağı gezdirip servis ediyoruz.

 

Not: Zeytin ezmenize damak zevkinize göre farklı baharatlar (kekik, fesleğen gibi…) ekleyip değişik lezzetler yakalayabilirsiniz.

 

DOMATESLİ ACI BİBER TURŞUSU

 

 

Malzemeleri:

 

250 gr. küçük acı biber

2-3 adet domates

4-5 yemek kaşığı sirke

5 diş sarımsak

1 tepeleme yemek kaşığı kaya tuzu

1 tutam maydanoz

istenirse biraz zeytinyağı

 

Yapılışı:

 

Biberleri iyice yıkayıp kurutuyoruz. Domatesleri bir kap içine rendeliyoruz. Sarımsakları domateslerin içine ince ince doğruyoruz. Sirkeyi, tuzu ve biraz zeytinyağını (isteğe bağlı) domateslere ilave ediyoruz. Bir kavanoza bir kat biber bir kat domates sosu olacak şekilde döşüyoruz. En üste de bir tutam maydanoz doğruyoruz. Kavanozun ağzını iyice kapatıp serin bir yerde bekletiyoruz. Bir hafta on gün içinde turşumuz hazır..

 

Afiyet Olsun:).

ESKİŞEHİR’İM VE EKŞİLİ SEBZE ÇORBASI

Mart 16, 2010 - 8:08 pm 49 Comments

 

Sen misin “bahar geldi, yaşasın, lay lay lomm” havalarına giren, al işte bugün 0 dereceyi gördün yine, kar bile yağdı hatta:))..

 

Şaka bir yana, geçen hafta kandırdı beni yalancı bahar..Ama Mart da kapıdan baktırmazsa o sözün ne anlamı kalır ki:)..Benim içime, düşüncelerime, duygularıma bahar geldi ya gerisi de çok önemli değil aslında..

 

Haftasonu bir fırsat yaratıp memleketime gittik. Aslında Eskişehir benim anne tarafından memleketim, ben Ankara’da doğdum ama kendimi hep Eskişehir’li hissettim..Küçüklüğüm orada geçti, bütün tatillerde Eskişehir’e gider, kuzenlerle bir araya gelir anneannemin evi önünde oyunlar oynardık. Hatta çocukluk benim için Eskişehir’le özdeşti. Çünkü Ankara’daki evimiz yüksek bir apartman katıydı ve evin önü cadde oldu için dışarıda oyun oynama imkanımız pek kısıtlı olurdu.

 

Eskişehir, kuzenler, gece saklambaçları, sokak maçları, sek sek, yakan top… Yürürken memleketimin sokaklarında bunlar geçti aklımdan bir bir. Bir de rahmetli anneannemle dedem. Ruhları şad olsun.. Bizleri Eskişehir’e toplayan onlarmış aslında, onlardan sonra her birimiz dağıldık, kendi hayatlarımıza döndük. Şimdi de bir araya geliyoruz elbette ama o eski sıklıkla ve eski tadıyla değil buluşmalar..Yine de çok mutluyum ben öyle güzel bir çocukluk, öyle tatlı günler geçirdim Eskişehir’imde diye:)..

 

Eskişehir’de bu haftasonu bir tur şirketiyle gezdik. Eskişehir, belediye başkanları konusunda çok şanslı. Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen görevde olduğu süre içinde şehri yepyeni bir çehreye kavuşturdu. Çocukluğumda tuhaf renklerde akan Porsuk çayı şimdi üzerinde kanolarla gezilen, baktıkça insanın içini açan manzarası olan bir hal aldı. Tramvaylar, yayalara tahsis edilmiş yürüme yolları, gençlere, çocuklara yönelik yapılan parklar, merkezler, restore edilen Odunpazarı Evleri, Cam müzesi, Lüle Taşı Müzesi ve hatta yapay bir plaj bile var şimdi Eskişehir’de. Benim bu yazdıklarım yapılanların çok az bir bölümü aslında. Günübirlik bu gezide, hızlı hareket ederek pek çok yerip gezip görme imkanımız oldu. Harika bir haftasonuydu:)..

 

Aşağıdaki fotoğraf benim objektifimden. Ama güzel Eskişehir’imin diğer fotoğraflarına belediyenin sitesindeki bu bağlantıdan da ulaşabilirsiniz.  

 

 

Madem havalar çorba istetecek, o zaman ben de yeni yeni çorba tariflerimi paylaşmaya devam edeceğim:). Bu, tarifini vereceğim çorba bizim evin “en sevilenleri”nden biridir. Hafif mayhoş tadıyla, içindeki sebzelerin verdiği vitamin ve enerjiyle favorilerimin arasına girmesi çok da şaşırtıcı değil aslında..

 

İşte Tarifi:

 

EKŞİLİ SEBZE ÇORBASI

 

 

Malzemeleri:

 

1 adet orta boy kuru soğan

1 adet havuç

1 adet patates

1 adet kabak

2 yemek kaşığı sıvıyağ

2 yemek kaşığı mısır nişastası

tuz

 

üzerine:

yarım limonun suyu

2 diş sarımsak

1 tatlı kaşığı kuru nane

 

Yapılışı:

 

Öncelikle soğanı, kabağı, havucu ve patatesi rendenin ince kısmıyla rendeliyoruz (rende yerine robotla da yapılabilir ama ben sebzelerin daha belirgin olmasını seviyorum). Bir tencereye sıvıyağı ve rendelenen sebzeleri alıp iyice kavuruyoruz Daha sonra ayrı bir kapta nişastayı biraz soğuk suyla ezip sebzelere ilave ediyoruz.  Çorba kıvamına gelinceye kadar üzerine sıcak su ekliyoruz. Bu şekilde çorbayı bir süre kaynatıp pişiriyoruz. Başka bir kapta limon suyunu, dövülmüş sarımsağı, kuru naneyi karıştırıp çorbaya ilave ediyoruz, tuzunu kendimize göre ayarlayıp ekliyoruz. Çorbayı bir kez daha karıştırıp altını kapatıyoruz.

 

Not: Çorba kaynarken üzerinde oluşan köpükleri bir kaşıkla alıp atmak gerekli ki çorba, nişastanın verdiği şeffaf görünümünü kaybetmesin.

 

Afiyet Olsun:))..

PEYNİRLİ MİNİK POĞAÇALAR

Mart 11, 2010 - 10:39 pm 28 Comments

 

 

Her gecenin sabahı, her kışın bir baharı vardır:)… Bugün gerçek anlamda hissettim baharın gelişini.. Öğle yemeğinden sonra yürüyüş yaparken içimi ısıtan güneş, yeni yeni tomurcuklanmış ağaç dalları, cıvıl cıvıl kuşlar, sanki hep bir ağızdan müjdeliyorlardı baharın gelişini.

 

Bu kış önceki yıllara göre daha rahat geçti sıcaklık bakımından (en azından Ankara’da). Üstelik bol bol yağış almaya da devam ediyoruz, kuraklık bir kabus olmayacak büyük ihtimalle.

 

İklim yumuşaktı, hayat biraz çetin..Değişimler, dönüşümler oldu ve hayat da baharını buldu…Hoş geldin en sevdiğim mevsim, hoş geldin bahar:)…

 

 

Bu sefer çok sevdiğim bir poğaçanın tarifini paylaşmak istiyorum. Bu poğaçalar gevrek, ağızda dağılan kıvamıyla herkes tarafından çok seviliyor..

 

İşte tarifi:

 

PEYNİRLİ MİNİK POĞAÇALAR   

 

Malzemeleri:

 

2 yumurta (birinin sarısı üzerine sürmek için ayrılacak)

1 çay bardağı sıvıyağ

2 yemek kaşığı tereyağı

2 yemek kaşığı sirke
1 çay bardağı ılık su
1 paket kabartma tozu
2 çay kaşığı tuz

1 tatlı kaşığı toz kırmızı biber (acı sevenler acı kullanabilirler, benim ev yapımı toz biberim arkadaşımın anneannesinden, Nazilli’den gelmişti)
alabildiği kadar un (ben tam buğday unu kullandım)

 

içi için: beyaz peynir

üzerine: haşhaş tohumu

 

Yapılışı:

Sıvıyağı, tereyağını, suyu, tuzu, toz kırmızı biberi ve yumurtayı bir yoğurma kabında elimizle iyice karıştırıyoruz. Bu karışımın üzerine kabartma tozunu döküp üzerine sirkeyi ilave ederek köpürmesini sağlıyoruz. Daha sonra hamur, yumuşak fakat ele yapışmayan bir kıvama gelinceye kadar un ekleyip yoğuruyoruz ve yarım saat dinlenmeye bırakıyoruz.

Dinlenen hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp elimizde açarak, içine bir parça beyaz peynir koyuyoruz ve hamuru kapatıp tekrar elimizde yuvarlıyoruz (böylece peynir hamurun içine gömülmüş oluyor).

Yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizip üzerine yumurta sarısı sürüp haşhaş serptikten sonra, önceden 175C°’ye ısıtılmış fırında üzerleri kızarana dek pişiriyoruz (yaklaşık 20-25 dakika).

 

Afiyet olsun:)..

KARNABAHARLI KIŞ ÇORBASI

Mart 4, 2010 - 12:02 pm 24 Comments

 

Bir süredir Portakallı Pudingin tarifi sayfamda durup duruyordu..Yorumlara da cevap yazamadım çoktandır. Hepsinin nedeni vardı, bir haftadır Kelebek uzak diyarlardaydı:)..

 

İş için abimle Mısır’a gittik geçen hafta. Orada bir fuara katıldık, kalan zamanımızda da “gelip de görmemek olmaz” diyerek Piramitlere, Kahire Müzesine ve diğer turistik yerlere gittik. Bol bol da fotoğraf çektim. Aşağıda, bütün gizemi, eşsiz tarih ve medeniyetiyle Piramitlerin fotoğrafını görüyorsunuz…

 

 

Mısır’a gitmeden önce biraz araştırma yapmış, yakın zamanda oraya giden kuzenimle görüşmüştüm. Genel olarak hijyene ve yemeklere dikkat etmemiz gerektiği sonucuna varmıştık. Gel gelelim konakladığımız otel, temsilcimizin bizi götürdüğü restoranlar (bir bilenle gitmekte gerçekten fayda oluyormuş) ve bulunduğumuz bölgeler itibariyle böyle bir sorun yaşamadık biz hiç.

 

Yediğimiz yemeklerin de fotoğraflarını çekmek istedim ama fuardan sonra fazlaca acıktığımız ve ancak yemek yedikten sonra bunu hatırlayabildiğim için:) ve genelde kalabalık bir grup halinde yemek yediğimiz için buna pek fırsatım olmadı.

 

İzlenimlerimde gördüm ki Mısır mutfağı bizim mutfağımıza çok benziyor. Gittiğimiz hemen hemen her restoranda mezeler vardı. Hatta adları Hummus, Babagannush, (bu isimler size de tanıdık geldi mi bir yerden:)) v.s. idi. Mezeler dışında kebab (bizdeki şiş kebap gibi), kofte (bizdeki şiş köfte gibi) türünden ızgara çeşitleri de vardı. Benim etle aram çok iyi olmadığından ben bunları tatmadım ama abim güzel olduğunu söyledi. Bunların dışında deniz ürünleri de Mısır’da çok taze ve fiyatları da uygun. Bol bol karides, kalamar ve çok çeşitli balıklar bulmak mümkün. Sebze ve meyveler de çok tazeydi. Her öğünde mutlaka salata vardı. Oralara gidince çeşit çeşit, taze sıkılmış meyve sularının tadına da bakmak lazım mutlaka. Mango suyu çok güzeldi mesela..

 

Yemekler iyiydi hoştu ama o bir haftanın sonunda eve dönünce annemin, mutfağı benim en sevdiğim yemeklerle donatmış olduğunu görmek bambaşka bir mutluluktu:))..Özellikle uzun süre evden ayrı kalınca en özlediğim şey sıcacık bir kase çorbadır benim. Anne eli değmiş, sıcacık bir kase çorba bir haftanın bütün yorgunluğunu alıverdi:)…

 

Havalar tekrar soğumaya başlamışken kış sebzeleriyle yapılmış bu çorba ilaç gibi geldi.

 

İşte tarifi:

 

KARNABAHARLI KIŞ ÇORBASI

 

 

Malzemeleri:

 

1 adet küçük boy karnabahar

1 adet irice havuç

1 adet orta boy kereviz (yeşil yaprakları da kullanılacak)

1 adet patates

1 yemek kaşığı un

1 su bardağı süt

1 yumurtanın sarısı

2 yemek kaşığı sıvıyağ

tuz

 

Yapılışı:

 

Öncelikle karnabaharı yıkayıp küçük çiçekler şeklinde parçalıyoruz. Havucu soyup, yıkayıp, küçük küpler şeklinde kesiyoruz. Karnabahar ve havucu bir tencereye alıp üzerini geçecek kadar suyla haşlıyoruz. Kerevizle patatesi de yıkayıp, soyup, minik küpler halinde kestikten sonra başka bir tencerede, üzerini geçecek kadar suyla haşlıyoruz.

Haşlanan sebzelerin suyunu dökmüyoruz. İki ayrı tenceredeki sebzeleri sularıyla beraber birleştiriyoruz. Diğer yanda, başka bir tencereye unu ve sıvıyağı alıp unun kokusu çıkana dek kavuruyoruz. Kavrulan una haşlanan sebzeleri sularıyla birlikte ilave ediyoruz. Karıştırıp kaynatıyoruz.

Bir bardak sütle 1 yumurtanın sarısını çırpıp kaynayan çorbanın suyundan azar azar ilave edip karıştırdıktan sonra sebzelere ekliyoruz (bu işlemi yavaş yapmak lazım, kesilme olmasın diye). Çorbayı iyice karıştırdıktan sonra tuzunu ilave ediyoruz. Ocağın altını kapadıktan sonra daha önceden ayırdığımız kereviz yapraklarını ufak ufak doğrayıp çorbaya ilave ediyoruz. Sıcak sıcak servis ediyoruz.

 

Afiyet olsun:).